6 yıldır reddedilmedim.
şimdi bu kadar özgüven patlaması bir giriş yaptığıma bakma, bu 6 yılın öncesi bir lise hazırlık-lise 1-2 dönemi var ki... düşmeden kalkamazsın felsefesiyle, düşe düşe yerlerde sürüne sürüne kalkmayı yürümeyi şimdi de koşmayı -bir iki seneye uçarım ben- öğrendim.
aslında birçok var ancak biri çok fena. hepsi birbirinden epik, belki yazarım birazdan bir iki tane daha. uzatmayayım:
şimdii yıllar yıllar önce şöyle bi 8 yıl önce lisedeyim. bizim lisenin kızlarının hepsi fabrikasyon çıkıştı. 1.50-55 kara saçlı karagözlü ve esmer. çoğunluğu aynıdır yani şangay'daki üretim fabrikasından çıkmıştı hepsi (evet çin, kalitesiz)
bir gün evrak teslimi için müdür yardımcısının oraya indim öğretmenler odasının önüne, lan bir kız gördüm, laaaaaaaaan diye baktım böyle. ancak forması yok eşofmanlarıyla takılıyor. içimden "lan öylesine gelmiş arkadaşına zaten bizim okulda böyle hatun mu olur.." dedim. vay anasını dedim bir iki bakış daha attım. kestane saçlı ela gözlü beyaz tenli bir kızdı. parlıyordu ya. benim hafıza çok iyidir her detayı hatırlarım her konuda.
neyse.
günler günleri kovaladı ve ben bu hatunu sabah sırada gördüm yan sıralardan birinde. "ananski?!?!?" efektiyle birlikte bizim çocukları dürttüm "oğlum bu hangi sınıfın sırası lan alo hişt" diye. bilmiyorlardı. ertesi sabah aynı sıraya gittim baboş siz hangi sınıfsınız maç atalım dedim (biz dil sınıfıyız halbuki çıkaracak 7 erkeğimiz yok) 10 sosyaliz biz dedi. ben 9. sınıfım, ancak hazırlık okudum süper lise kısmı girişli, o düz lise. aynı yaştayız yani. ancak sosyal kısmı sıkıntı...
...sıkıntı çünkü bizim okulda haftada iki gün geleneksel döner bıçağı şenlikleri olurdu. sosyal de en berbatı. zaten süper ve düz lise sınıfları birbirini çekemiyor. oradan kız almak amiyane tabirle sıkıntı. neyse. stalkerlık yapmıyorum ama tenefüste falan görmeye başladım. onun benden haberi yok.
en son kafayı kırdım. bizim okul tehlikeli olduğu kadar çok çok disiplinli ve müdüründen müdür yardımcısından acaip korkulan kimsenin odasının karşısından geçmediği dayağın binpara olduğu bir okul. bir beden dersi arasında ortam müsaitken ben bizim müdür yardımcısının yanına girdim. insan ilişkilerim iyidir. kafayı da kırmışım zaten. gittim milletin normal sorunlarını söyleyemediği -adamın adı da ahmet kaya ve trakyalı bu da ayrı- müdür yardımcısına, "hocam benim bir maruzatım var" dedim. ulan 15 yaşındasın pezevenk ne maruzatı? kelimeyi söyleyince korktu adam zaten. n'oldu beya dedi.
ben aşık oldum hocam, dedim. adamın bakışları değişti herhalde emekli olmasına çok yakın günler kalmış kel ahmet hoca ilk defa böyle bir şey duymuştu. otur bakiym beya, dedi. oturdum. ben napiym beya? dedi. hocam... diye lafa girdim ve bir şey istedim. fakat bunu neden istediğimi ben de bilmiyorum. ya hocam ben bu kızı görünce derslerim düzeliyo yaaa dedim. yalan anasını satayım. ders mers düşünen yok kızı arıyorum her tenefüste görürüm belki diye. gidip konuşacak göt de yok özgüven falan yok diyorum ya bırak düşmeyi yerlerde yuvarlanıyorum o sıra.
e ben napim dedi adam haklı olarak. hocam bu kızın öğrenci dosyasından bana el altından bir tane vesikalık verir misin yaaa dedim. adam başladı yok ben mahkeme kararıyla açarım o dosyayı öyle şey mi olur allem kullem yok erol başka şey iste cart curt. netekim 20 dakika sonunda biz arşive inip dosyayı açtık. ismini sordu. burçin k. numarası ne dedi 3663 hocam dedim. kızın dosyayı aldı ve bana verdi suratı düştü adamın. bi kere dosyanın üzerinde hatunun beklenmedik şekilde benden bir yaş büyük olduğunu gördüm ki başımdan aşağı kaynar sular çılgınateşler döküldü. sonra da dosyanın üzerindeki tükenmez kalemle yazılmış notu gördüm: "kayıt esnasında belge eksikliği".
hanım kızımız kayıtta fotoğraf getirmemiş. yaa hocam böyle usülsüzlük mü olur istetin yani lazım falan olur dememe rağmen tüm çabalarım boşa çıktı tabi ve götüm götüm sınıfa döndüm.
günler günleri çok kovalamamıştı daha... bizim son sınıflardan bir elemanla gezerken göt kadar okulumuzun koridorlarından birinde yine bu kızla karşılaştık. yanımdaki son sınıf "lan bunun yanındaki burçin değil mi?" dedi. nasıl ya yok bu burçin olm dedim. yok lan yanındaki burçin dedi. bir an sevinmiştim kızı tanıyor diye. meğer kızın en yakın arkadaşının adı da burçinmiş. burçin burçin takılıyormuş bunlar. en yakın arkadaşı burçin ile kantinde bir görüşme ayarladı bana arkadaş sağolsun.
aracı burçin geldi. oturduk. ben burçin'e tüm hikayeyi anlattım. kız şoka girdi. ulan keşke biri de beni böyle sevse lan diye naralar attı. zaten yaşı bizden 3 yaş büyüktü biraz sorunlu hayatı okula yansımıştı. oğlum ben sana görüşme ayarlarım ama arkadaşımı da en iyi ben tanırım, git bir tane şiir yaz güzel bul ya da, şiir getir buluşmaya dedi.
lan? ne alaka? liseye geldik olmadı mani falan da yazayım manyak mısın? dedim. oğlum en yakınımı ben tanırım sen değil neden güvenmiyorsun, dedi. ertesi gün de erol yarın konuşacaksınız beden dersinizde (bizim beden dersi olduğunda onlar okuldan çıkıyor süper liseler 2 saat fazla ders görüyor çünkü) konuşacaksınız, çok etkilendi anlattıklarımdan hatta sana kendi bir fotoğrafını getirecek;) dedi.
işler o kadar kaymak gidiyordu ki o gün mutluluk ne ki polyanna kim ki... kız fotoğraf getirecek lan etkilenmiş lan. neyse şiir buldum. el yazım güzel değildir türkçe yazarken (o ne lan deme, kiril alfabesini çok güzel yazıyorum ama latinde sıkıntı var) o yüzden bi kıza yazdırdım şiiri. e tabi zarf gerek. ulan biz de ağır abiyiz. kurtlar sofrasında ayakta kalmak için böyle içindeki şeyi gösteremiyorsun yani şimdiye kadar kimse de benim işlerimi bilmemiştir sınıfta falan.
ben kırtasiyeye girdim.
kırtasiyeciyle göz göze geldim.
zarf var mı? dedim. maaş zarflarından uzattı.
yok böyle şekilli olsun, dedim. adam bir tane mor bir şey verdi.
sanki prezervatif alıyormuş gibi parayı uzattım ve kaçtım. ki prezervatif alırken bile hayatımda böyle utanmadım hatta utanmadım. ama zarf çok fenaydı. resmen parayı verdim kaçtım kırtasiyeci de ne olduğunu şaşırdı.
dersler bitmek bilmiyor beden dersi gelmiyordu. neyse zil çaldı ve düz liseler çıkmaya başladı. tenefüs bizim için de tabi bu zil. ben çıktım. hatunu bekliyorum. gelecek konuşacağız falan. ulan bi sıkıntı var. namussuz güllü dallı zarf ceketimin sol iç cebine sığmıyor ki uzun boylu yapılıyım. hamster beslerim yani o cepte. fakat zarf sığmıyor aga. sinirden kendimi sikmek üzereyim. battı balık yan gider diyip üzerine "burçin'e" yazılmış zarfı ceketimin içine sol koltuk altıma sıkıştırdım. hatun gelecek konuşacağız vereceğim zaten sorun yok yani.
düz liseler çıkıyor birer birer. merdivenler boşalıyor. okulun da tek cephesi var ve bahçenin tek çıkışı. insanlar çıkıyor. merdivenler boşalıyor. hatun geliyor. vallahi geliyor. yanıma geliyor. yanımdan geçiyor. dümdüz gidiyor.
"erol... oğlum bugüne kadar çekingen utangaç heriftin. ya herro ya merro. git şu kızı çek kolundan. çek kolundan ve gel konuşacağız de. lan gidiyor kız hadi çabul ol" dedim kendime. tabi bunları farklı yaptım gittim kızın sırtına kapıyı çalışıyormuş gibi iki kere tık tık yaptım. merhaba biz konuşacaktık sanırım dedim gülücük attım. kız arkadaşlarının yanında yürürken durdu.
"heaaaa sen şu çocuksun" dedi. şu çocuk ne lan? biz puşt muyuz?
"geel, geel, tabii konuşalım. gel oturalım" dedi. oturalım dediği yer okulun tek cephesi ve tek bahçesinin gittiği tek kapının yanındaki bank. tüm okul yanımızdan fışkırırken biz oraya oturacağız yani!
oturduk.
"burçin bana biraz anlattı..." diye lafa girdi. o an fotoğraf falan bekliyorum. ama bir yandan da puşt muamelesi yedik onu da unutmuyorum, görmezden geliyorum. zaten kıza öyle bir zaaf yaratmışım ki michelangelo heykeli gibi duruyorum.
"o'nun anlattıklarından anladığıma göre sen takıntılı bir insansın erol. saplantıların var. istersen doktor tavsiyesi verebilirim sana" dedi.
hacıbaba ben bi yumruk yedim şöyle. ama nasıl yani. muhammed ali yumruğu. heykel'in bir kısmı koptu yani şekilsiz duruyorum. sonra kız baktı şöyle yukarıya. tek cephe var ya.. bizim sınıf da en üstte sağda...kız kafasını yukarı kaldırdı... baktı baktı... "şu... (sustu) sizin sınıf mı?" dedi. abi bizim sınıf erol muradına eriyor diye (2 yıldır da ağır abiyiz) tüm camı parsellemiş bizi izliyor yukarıdan. 80li yılların kerhane önleri gibi birbirlerini eziyorlar görmek için. ben yerin dibine girmiştim orada kulaç atmaya başladım. "bunlar tiyatroyu çok seviyor galiba" dedi şirret bir ses tonuyla.
sol kroşeyi de yedim. kıvama geldim. duruşum yine bi değişti, yumruk yemekten kafayı yemiş artık yememek için rakibine belden sarılan gariban boksör misali duruyorum.
"sana benim öğrenci dosyamı açmışlar. nasıl yaparlar böyle bir şeyi? onun içerisinde benim tüm özel şeylerim yazıyor. ben bu adamları dava edeceğim, ya sapık çıksaydın sapıklık yapsaydın???" dedi.
aparkatı da yedim. cevap veremiyorum zaten. bitirin bitirin diye sayıklıyorum nakavtız artık.
"gel içeri geçelim kantine" dedi. bi rahatlık geldi bana. ama zaten yukarıdan kerhanecibaşları izliyor bir yandan, diğer yandan tüm okul yanımızdan boşalıyor düz lise herkes bakıyor hala gelen geçenin ortasına oturmuşuz. sıkıntılar sıkıntılar.
kalktık. binaya doğru yürüyoruz insanlar yanımızdan geçerken çıkışta.
ancak...
tabii yediğim yumruklar ile unuttuğum bir şey var. hiç hatırlamadığım.
pat diye bir ses geldi. arkamı dönmeden bir kız sesi "bakar mısın bu senin sanırım" dedi ve koltuk altımda unuttuğum mektubu yerden alarak pis pis sırıtmaya başladı. kızı tanıdım, burçin'in yakın arkadaşlarından biri. burçin kükreyerek kızın elinden mektubu aldı ve "ben bugün geç geleceğim" diyip onları yolladı.
biz kantine geçtik. kız 180 derece döndü. iyi davrandı. rahatlattı. baktı çünkü artık vursa da bir şey olmuyor herhalde merhamet gösterdi.
1 hafta sonra ilişki başladı.
bayağı olaylar oldu ki hakikaten uzun. 2 hafta sonra bitti neticesinde. kendisi biraz(!) dengesizdi. bense bir ilişkinin nasıl yapılması gerektiğini bilmiyordum.
beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. hikaye bol. belki bir gün..
0